Soru : “Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin.” cümlesini izah eder misiniz, “firak-ı dâlle”yi nasıl anlamalıyız?
Yazar: Sorularla Risale, 20-5-2014
Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
“Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.”(1)
“Ümmetim yetmiş iki fırkaya ayrılır, onlardan sadece biri kurtuluş ehlidir.” diye buyurdu. Bunların kimler olduğu sorusuna, “Bunlar cemaatte olanlardır.” buyurdu. Diğer bir rivayette “Bunlar benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olan kimselerdir.” manasındaki ifadeye yer verilmiştir…(2).
“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır.” buyurmuş. Ashab sormuşlar:
“Yâ Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?” Şöyle cevap vermiş:
“Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır.”(3)
Fırka-ı Naciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü azabtan beraet ederek, necatını, kurtuluşunu eline alan topluluk, zümre demektir ki, bunun bir adı da “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat”tir. Diğer bir ifade ile Fırka-ı Naciye, Kur’an-ı Kerîm’in hükümlerini kabul ve tasdik etmekle onlara uyan, Hz. Peygamber (asm)’in ve O’nun büyük ashâbının yolunu aynen takip eden büyük topluluk, cemaat demektir.
Hadislerde de ifade edilen “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat”, İtikatta Eşari ve Maturudi amelde Hanefi, Maliki, Şafi ve Hanbeli mezhebinde olanlara deniliyor. Bu mezhepler Kur’an ve sünnet çizgisini harfiyen takip edip harici ve sapkın yollara tevessül etmemişlerdir. Ve İslam ümmetinin kollektif aklı maşer-i vicdanı olmuşlardır. Peygamber Efendimizin ehl-i necat dediği fırka da bu kapsamda olanlardır. Nurculuk, Süleymancılık, Kadrilik, Nakşilik, Şazelilik, Mevlevilik ve benzer tarikat ve cemaatler de Ehl-i sünnettirler…
Bu çizginin dışına çıkanlar ise fırka-ı dalle ya da bid’at ehli kimselerdir. Mutezile, Şia, Haricilik, Vehhabilik bunlardan en bilinenleridir. Bu tarz batıl mezhepler İslam’ın temel esaslarını inkar etmedikleri müddetçe Müslümandırlar ve ebedi cehennem değildirler. Ehl-i sünnet alimleri ehl-i bid’at olanları ehl-i kıble olarak kabul ediyor ve onları asla tekfir etmiyorlar.
Ama İslam’ın temel esaslarını inkar eden ehli bid’at olanlar kâfir olur. Mesela Şia içinde türemiş İsmailiye ve Rafizilik buna örnektir. Bu sapkın kafirler Hazreti Ali (ra) efendimizi İlahlaştırıyorlar. Hâşâ, Allah Ali’nin bedenine hulul etmiş diyorlar ki bunlar ehli bid’at sınırını da geçip küfre müncer olmuş kimselerdir. Şia içinde bulunan Rafiziler nasıl küfre girmişler ise yine Şia içinde olan Zeydiler ve Caferiler de bir o kadar Ehl-i sünnete yakın mezheplerdir. Hatta bu iki mezhep amelde Hanefidirler. Sadece birkaç noktada Ehl-i sünnete muhalefet ediyorlar. İmam Ali (ra)’ı üç halifeden üstün görmeleri gibi halbuki ümmetin ortak aklı olan Ehl-i sünnet Dört halifeyi sırasına göre üstün görürler. Bu gibi teferruattaki ihtilaflar ve muhalefetler onları İslam’ın dışına atmaz ama bid’at günahına da girmiş olurlar.
Özetle, bid’at küfür değildir, ama sünnete muhalefet olduğu için ağır bir cürüm ve günahtır. Bid’atin dalalet olması sünnete muhalefet etme noktasındandır. Malum dalaletin üç anlamı vardır. Birisi küfür diğeri fısk ve bir diğeri de bid’attir. Fısk ve bid’at anlamında ki dalalet küfür demek değildir. Ahirette Allah affetmez ise cürmü ve günahı kadar azap görecekler.
Bilmeden bid’ati savunanlar doğrusunu öğrendikten sonra savunmayı terk ederler ise inşallah bid’at ehli sınıfından sayılmazlar.
Dipnotlar:
(1) bk. Ebu Davud, Sünnet, 1; Tirmizî, İman,18; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, II/332.
(2) bk. Ahmed b. Hanbel, III/145; Zevaid, VI/226.
(3) bk. Tirmizi, İman,18; İbnu Mace, Fiten, 17.
Kaynak : “ Sorularla Risale “internet sitesinden alınmıştır