“ Sonra da o gün, (size verilen her) nimetten mutlaka sorguya çekileceksiniz “    (Tekasur suresi, ayet 8)

NELER  NİMETTİR (Yani, nelerden sorguya çekileceğiz)

Nelerin nimet olduğu Gazze’deki tablo ile gözlerimizin önündedir:  Gazze’de olmayıp da bizde olan herşey bizler için nimettir …  Gazze’de neler yok?

Gazze’de olanlar sadece ölüm, yıkım, açlık, zulüm ve fakirliktir. Bunlar haricinde Gazze’de hiçbir şey yoktur! İçilecek bir bardak temiz su, yiyecek iki dilim ekmek, barınacak basit bir kulübe, ekilecek bir parça toprak, güven içinde geçirilen bir gün, hatta bombalarla zehirlenmemiş solunacak temiz bir hava bile yoktur, kalmamıştır, zâlim kâfirler  tarafından yok edilmiştir. Demek ki bunların hepsi birer nimettir ve yarın âhirette  “Sana verilen bunca nimetin şükrünü edâ etmek için ne yaptın?” diye sorguya çekileceğiz.

ALLAH TEÂLÂ’ NIN İNSANLARA VERDİĞİ NİMETLER SAYILAMAYACAK KADAR ÇOKTUR

“ ..  Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız.. ”   (Nahl suresi, ayet 18)

Âyette belirtildiği üzere her ne kadar Allah-u Teâlâ’nın nimetlerini saymak mümkün değilse de, bunlardan bir kısmını kısaca belirtmek istiyoruz:

1- Bizleri yoktan yaratan, varlık nimetini bizlere veren O’dur. Bu  (varlık) âlemine gelmek, yani var olmak bizim elimizde miydi ?

2- Bizleri câmid bir varlık (taş, kaya, v.b) olarak yaratmayıp, hayat nimetini bizlere veren;  yani bizleri canlı ve hayat sahibi bir varlık olarak yaratan yine ancak O’dur.

3- Bizleri bitkiler ve hayvanlar gibi pek çok canlı varlıktan daha üstün bir konumda, insan olarak yaratan ve “Muhakkak ki biz insan-ı ahseni takvimde yarattık” (Tîn suresi, ayet 4)  ayet-i kerîmesi gereği bizleri “Eşref-i mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi, değerlisi) rütbesi ile taltif eden ancak O’dur.

4- Biz müslümanları ise, habibi Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a ümmet yaparak iman ve İslam nimeti ile şereflendiren yine O’dur .. Resulullah s.av Efendimize ümmet olabilmek, onun yolundan gidebilmek   büyük bir nimettir : “ And olsun ki Allah müminlere lütufda bulunmuştur. Çünkü onlara içlerinden bir peygamber gönderdi, onlara O’nun ayetlerini okuyor, onları tertemiz yapıyor,  …  “   (Âl-i İmran suresi, 164) âyet-i kerîmesi bu gerçeği beyan buyurur.

5- Bunların yanısıra bu âlemde gördüğümüz veya aklımıza gelebilen her şey, her ne varsa hepsi birer ikram-ı İlâhidir, yani O’nun nimetlerindendir: 

— Temiz hava,  temiz menba suları, güneş ; yazları serin serin, kışları ılık esen rüzgarlar,

— Her türlü rızıklar ; mevyeler, sebzeler, yiyecekler, ..v.b

— Eşler, çocuklar,  anne-babalar, torunlar

— Düzgün organlara sahip olmak : “ Hem sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaptı. Ne kadar az şükrediyorsunuz .. “  (Secde suresi ,9)

Sıhhat, afiyet içinde olmak, aklı başında olmak .. İlim, irfan, irade sahibi olmak

— Bir vatanı olmak ve orada huzur ve emniyet içinde yaşamak  (İşte Suriye’nin durumu)

— Afetlerden ,harplerden, katliâmlardan  uzak olmak (İşte Gazze’nin durumu)

— İbadetlerini yapabilmek; namaz kılabilmek, oruç tutabilmek, ..v.b (büyük nimettir)

–Mal, mülk, makam, para, servet sahibi olmak

–Her gün hiç düşünmeden yüzlerce hatta binlerce kez yaptığımız diğer şeyler de;  yürümek, oturmak, kalkmak, yemek yemek, su içmek, çiğnemek, hazm etmek, görmek, duymak, konuşmak, düşünmek, okumak , yazmak, .. v.b  bunlar hepsi büyük nimettir. Bir dişimiz bile ağrısa nasıl keyfimiz kaçıyor, oysa her gün hiç sıkıntı çekmeden bütün bunları yapabiliyoruz. İnsan ancak bunları yapamayınca anlar. Hiç sıkıntısız nefes alıp verebilmenin ne büyük nimet olduğunu insan ancak solunum makinasına bağlananları görünce anlayabiliyor!

— Ve daha pek çoğu :

“ Allah’ın göklerde ne var, yeryüzünde  ne varsa sizin hizmetinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini  görmediniz mi ? “     (Lokman suresi,  ayet 20)

Bu kadar bol nimete karşı ise Cenâb-ı Hak bizlerden sadece şükretmemizi istemektedir (Fâtır, 3). Fakat insanların çoğu onu da yapmazlar. Oysa şükretmek nimetlerin artmasına, şükürsüzlük ise nimetlerin elden çıkmasına vesile olur:

“ Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım, eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”      (İbrahim suresi, ayet 7)

O bakımdan, şükürsüzlükten çok sakınmak gerekir. Çünkü şükürsüzlük  Allah’ınc.c verdiği bunca nimete karşı nankörlük etmek  anlamına gelir. Nankörlük edenler ise cezalandırılır (Bkz Sebe’ 17)

ŞÜKÜRSÜZLÜK ALÂMETLERİ:

— Hayatından memnun olmamak, sürekli hâlinden şikayetçi olmak şükürsüzlük alâmetidir.

— Başkalarının elinde olana bakıp da , “Onda var, ben de niye yok” demek şükürsüzlük alâmetidir.

— En ufak bir sıkıntıda hemen ah-vah etmeye başlamak yine şükürsüzlük alâmetidir.

Böyle bir kişi TV’yi açıp Gazze’ye bakmalı, kendi durumunu Gazzedekiler ile kıyaslamalıdır. Bugün Türkiye’de en yoksul, en sıkıntılı, en dertli  bir kişinin durumu bile Gazze’de yaşayan birine göre yüz kat, belki de bin kat daha iyidir; buna şüphe yoktur. Bu bakımdan, hayatından hiç şikayet etmemelidir. Ancak ” Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l aliyyu’l azîm” zikrine çok devam etmelidir. Hadis-i şerifte bildirildiğine göre Arş’ı taşıyan meleklerin yükleri  kendilerine ağır geldiği zaman bu zikri   söyleyince yükleri hafifler.

— Şükürsüzlüğün en büyük alâmeti ise namaz kılmamaktır. Çünkü namaz hem Allah Teâlâ’yı tesbih ve tenzih   etmektir, zikirdir ve hem de şükürdür.  Bu bakımdan namazlarını  vaktinde , tâdil-i erkan ile, doğru dürüst bir şekilde kılmayan kadın veya erkek müslümanın başından dert eksik olmaz! Tecrübe ile sâbittir. Onun için Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz  âhirete intikal edeceği son demlerinde bile bizlere namazı katiyen  terk etmememizi  sıkı sıkıya tavsiye buyurmuşlardır. Âhiretteki ilk sorgu da namazdan olacaktır.

BİR KISSA

Bir gece Peygamber Efendimiz s.a.v dışarıya çıktığında, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e  (radıyallahu anhuma)  rastladı ve onlara: “Sizi bu saatte evlerinizden çıkaran nedir?” diye sordu. Onlar da: “açlık, ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. Peygamberimiz de: “nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki beni de sizi dışarıya çıkaran çıkardı.” dedi. Sonra: “haydi kalkın” buyurdu. Beraberce Ensar’dan bir zâtın evine gittiler, fakat o, evinde yoktu. Eşi: “buyurun” dedi. Peygamberimiz: “falanca nerede?” deyince kadın: “bize tatlı su getirmeye gitti” dedi. Derken o şahıs geldi, Peygamberi ve iki arkadaşını evinde görünce: “Bu gün benden daha iyi misafiri olan kimse yok” dedi. Gidip bir hurma dalı getirerek, “buyurun” dedi ve hemen bıçağa sarılınca Peygamber Efendimiz: “sakın sağmal bir hayvan kesme” buyurdu. O, onlara bir koyun kesti. O koyundan ve o hurmadan beraberce yediler, tatlı sudan içtiler ve doydular. Peygamberimiz, Hz. Ebû Bekir ve  Hz. Ömer’e: “nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, kıyâmet günü bu nîmetlerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.” buyurdu. (Müslim, Tirmizî, Ebû Davûd, Neseî)

Hz. Ebu Bekir Sıddîk ve Hz. Ömer’ül Fâruk gibi zatlara bile yedikleri bir parça yemeğin ve içtikleri suyun hesabını sorulacaksa, acaba bizler bunca nimetin içindeyken ne durumda olacağız, düşünmek lâzımdır..

Yazımızı bir hadis-i şerif ile bitiriyoruz:

“ İhtiyaçtan fazla ekmek, bir yudum su, duvarın gölgesi, ağacın gölgesi, kıyamette Ademoğlunu hesaba çektirecektir  “      (Râmuz’ül Ehâdis, No: 4655)

(R.A; Temmuz 2024)