“Kulunu (Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)
Peygamberlerin birçoğuna Allah cc. katından mucizeler verilmiştir. İsrâ ve Mir’âc hadisesi de, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e Allah-u Teâlâ’nın verdiği mucizelerdendir. Kelime anlamı olarak “İsrâ” gece yolculuğu, “Mir’âc” ise yükselmek anlamlarına gelmektedir. İsrâ ve Mir’âc hadisesi , Resulullah s.av Efendimizin peygamberliğinin on ikinci yılında Mekke’de vuku bulmuştur. Receb ayının 27. nci gecesi Cenâb-ı Hakkın daveti üzerine Cebrâil aleyhisselam’ın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Mekke’deki Mescid-i Haram’dan (Kâbe’den) Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmüş, oradan da zamanlar ve mekanlar ötesine, melekût ve ceberût âlemlerine yükseltilmiştir. Bu ulvi yolculuğun Mekke’den Kudüs’e kadar olan kısmına “İsrâ” , Kudüs’ten yüce âlemlere kadar olan kısmına ise “Mi’râc” denilir. İsrâ ve Mi’râc mucizesi âyet ve hadislerle sâbittir.
Aleyhissalâtu vesselam Efendimiz o gece Cebrâil aleyhisselam eşliğinde Mescid-i Aksâ’dan (mânevi) göklere çıkartılıp yedi kat semâyı bir bir dolaştırılmıştır. Birinci kat semâda ( mânevi gök katında) Hz. Âdem’le, ikinci kat semâ’da Hz. İsa ve Hz. Yahya ile, üçüncüsünde Hz. Yusuf, dördüncüsünde Hz. İdris, beşincisinde Hz. Harun, altıncısında Hz. Musa ve yedinci kat semada da Hz. İbrahim (salavâtullâhi ala nebiyyinâ ve ala âlihim ecma’in) hazerâtı ile selamlaşıp görüşmüştür. Daha sonra Cebrâil aleyhisselâm Peygamberimiz’i melekût âlemindeki yüksek (ulvi ) menzillere çıkarmış ve nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l Müntehâ’ya ulaşmışlardır (Buhari). Burada s.av Efendimiz’e her gün yetmişbin meleğin ziyaret ettiği Beyt’i Mamur (göklerdeki Kâbe) gösterilmiş ; şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l Mevâ’yı temaşa etmiştir.
Cebrâil aleyhisselam Sidretü’l Müntehâ’da: “Ben buradan ileri gidemem. Şayet burayı bir parmak ucu kadar geçecek olursam, yanarım” deyince, bu menzilden sonraki yolculuğuna Efendimiz aleyhisselam yalnız devam etmiştir. Nihayet Resûlullah s.av Efendimiz lâhuti âlemdeki kabul makamında, zaman ve mekandan münezzeh olan Allah-u zül celâl ve tekaddes hazretleriyle kelimesiz ve sessiz olarak konuşmuştur. Daha sonra kendisine ilâhi hediyeler verilerek bu dünya âlemine geri döndürülmüştür. Mekke-i Mükerreme’ye geri döndüğü zaman, abdest aldığı kabdaki suyun titreşimleri henüz geçmemiş olup, yatağı da kalktığı zamanki sıcaklığını koruyordu.
İsrâ ve Mi’râc mucizesini, Tahir-ül Mevlevi hz.leri kısa, fakat çok veciz olarak şöyle anlatır:
“Tâc ve Mî’râc sahibi Efendimiz (S.av) bir gece Hz. Ali’nin kızkardeşi Ümmü Hâni’nin evinden alınıp Mescid-i Haram’a , oradan da Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürüldü. Oradan da göklere yükseltilerek melekût ve ceberût alemleri gösterildikten sonra lâhûti aleme davet edilip vahdet sarayında (huzur-u Hakda) ilâhi mülâkata mazhar buyuruldu.
Habib-i Kibriyâ Efendimiz (s.a.v) o mukaddes bezmde (mecliste) herhangi bir yön tayini olmaksızın cemâl-i ilâhiyi gördükten ve harfsiz ve sessiz ilâhi sohbete mazhar olduktan sonra beş vakit namaz ile emrolunarak dünyaya iâde edildi..“ (“Gül Peygamberimiz”)
MÎ’RÂC‘ DAN GELEN HEDİYELER :
Göklerin ve yerlerin nûruna müştâk olduğu (özlemini çektiği) ve nûruyla devrettiği, nûrun alâ nûr Efendimiz hazretleri Mi’râc dönüşünde ümmetine (bizlere) bazı hediyeler getirdi (Buhari, Müslim):
1-Allah’a c.c şirk koşmadan ölen her müminin Cennet’e gireceği müjdesi .. Yâni bir mümin , ne kadar günahkâr olursa olsun, kâfirler gibi ebediyyen cehennem hapsinde kalmayacaktır, cehenneme düşse bile, günahlarının cezasını çekip temizlendikten sonra Cennet’e alınacaktır. Bu pek büyük bir müjdedir …
2- Bakara suresinin son iki ayeti (Âmener-resûlü). Bu ayetleri okumanın faziletine dair çok sayıda hadis-i şerif vardır.
3- Ve, “ gözümün nûru “ dediği namaz. Beş vakit namaz Mir’âc da farz kılınmıştır. “ Namaz müminin Mir’âcıdır “ ( Hadis-i şerif)
Yazımızı Abdülkâdir Geylâni hz.lerinin tavsiye buyurdukları bir salâvât-ı şerife ile bitiriyoruz :
“Allahumme salli alâ seyyidina Muhammedin abdike ve nebiyyike ve habibike ve resûliken-nebiyyil ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim”