Kemaleddin Arıkkan
TMO’da görevli iken emekliliğine yakın dönemde çekilmiş bir fotoğrafı
Kemaleddin Arıkkan, Kafkas kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1908 yılında Yıldız sarayında dünyaya geldi. Babası Ahmed bey, bir Saray teşkilati olan Enderun’da görevliydi. Annesi Atiye hanım ise Sultan II.Abdülhamid’in kadın efendilerinden Naciye hanım’ın yakın akrabasıdır. Bundan dolayı Sultan Abdülhamid’in Naciye hanımdan Âbid isimli bir oğlu dünyaya geldiği zaman, Atiye hanım ona süt anneliği yapmıştır. Başka bir ifade ile babam Kemaleddin efendi ile şehzade Âbid efendi süt kardeşi olmaktadırlar.
Cennetmekan Sultan Abdülhamid Han, küçük Kemaleddin’in dünyaya gelmesi üzerine aileye hediye olarak bir kese altın ve kendisi Şâzeli tarikatına mensup olduğu için de –Şâzeli büyüklerinin mânevi himmetlerinin sağlanması amacıyla- özel bir dua gönderir. Küçük yaşlardayken, Sultan Abdülhamid’in bir dizine Âbid efendiyi, öbür dizine ise Kemaleddin efendiyi oturtup onlara atçılık oynattığını rahmetli babamdan bizzat dinlemiştim. Daha sonraki yıllarda, ileride Şeyhülislam olacağı düşünülerek Üsküdar Medresesi’nde derse başlatılan Kemaledddin efendi, Sultan Abdülhamid’in vefatına kadar onunla ve ailesi ile birlikte Beylerbeyi Sarayı’nda yaşamıştır. Önce Sultan Abdülhamid’in sonra babasının ölümü, Osmanlı’nın Birinci Dünya Harbine girmesi ve sarayların dağılması ile birlikte artık Kemaleddin efendi için zor günler başlamıştır. Çok sıkıntılı olduğu bir gece Sultan Abdülhamid rüyasına girer ve ona “Oğlum, eşrefi zaman sabır, eşrefi hayat ise ölümdür” diyerek ona sabır tavsiye eder.
Harp döneminin zorlukları altında Sultanahmet’teki Yüksek Ticaret mektebini (daha sonraları İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi) bitiren Kemaleddin efendi, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde gümrük müfettişi olarak görev yapmaya başlar ve Ankara’ya yerleşir. Bu arada evlenir ve Fatma Feyza (Pamuk) isimli bir kızı ve Ömer Reha isimli bir oğlu olur. Kemaleddin bey uzun yıllar Ankara’da namusu ve dürüstlüğü ile bilinen üst düzey bir bürokrat olarak görev yapmış; Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) Teftiş Kurulu Başkanı olarak emekli olduktan sonra da İstanbul Erenköy’e yerleşmiş ve 1993 yılında vefat edene kadar da orada yaşamıştır. “Yollar“ ve “Nurdan Damlalar” isimli iki makale kitabı ve “Gönülden Doğanlar” isimli bir şiir kitabı bulunmaktadır.
KEMALEDDİN BEY’İN DÎNİ HAYATI
Kemaleddin bey yedi yaşında namaza başlamış, bütün hayatı boyunca boğazından aşağı tek bir haram lokma geçmemiş, son derece dürüst, maddiyata hiçbir zaman önem vermeyen, Osmanlı Saray terbiyesi ile yetişmiş, geniş kültüre sahip gerçek bir “Osmanlı münevveri” idi. Bunların yanısıra birçok din ve tasavvuf büyüğünden feyiz almış, Şâzeli, Halveti, Mevlevi ve Nakşi tariklerini iyi bilen bir zat idi. Ancak kendisini Nakşi tarikine daha yakın görür ve “Nakşi-meşreb” olarak tanımlardı.
Feyiz aldığı zatlar arasında Evrenoszâde Sami Efendiyi özellikle belirtmek isterim. Evrenoszâde Sami Efendi, “Fatih Türbedarı“ olarak da bilinen Ahmed Amiş Efendi’nin halifelerindendir. Ahmed Amiş efendi ise bir Halveti şeyhi olmakla beraber, Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi hz.leri İstanbul’a geldiği zaman, onun tarafından: “Siz kendi yolunuzu yürütün, ehlini bulduğunuz zaman tevhid sohbeti de yapabilirsiniz” diyerek merâtib-i fenâ ve bekâ’yı talime yetkili kılınmış ârif ve velî bir zattır. Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi hz.leri ise, Nakşilik dahil birkaç tarikden hem intisabı hem de şeyhlik yapma ruhsatı olan, İlm-i Ledün sultanı bir zattır. Bu zatların meşreblerinde ufak farklılıklar olsa bile, hepsinin yolu “Tarik-i Muhammedi”dir.
Bahsi geçen bu zevât-ı âliye hakkında ilave malumat için alttaki linklerden faydalanabilirsiniz:
Evrenoszâde Sami Efendi: https://defter-i-ussak.blogspot.com/2015/06/evrenoszade-sami-efendi.html
Ahmed Amiş Efendi: http://biriz.biz/evliyalar/AhmedAmisEfendi.htm
Muhammed Nûr’ül Arabi hz: http://www.melamilik.com/kitaplar/muhammed_nur.pdf
Kısaca söylemek gerekirse, babam Kemaleddin bey’in yolu da “Tarik-i Muhammedi” dir. O, yukarıda bahsigeçen turûk-u âliye ve ilm-i Ledün büyüklerinden feyiz almakla beraber, her şeyden önce gönlünde yüce Allah celle celâluhu sevgisi ve haşyeti ile, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgisini barındıran samimi, ihlaslı bir müslüman idi. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz’den söz açıldığı zamanlarda, ona olan muhabbetinden ötürü çoğu zaman gözyaşlarını tutamadığına şahid olmuşumdur.
Mekanı Cennet’ül Firdevs olsun, inşaAllah..
Beylerbeyi Sarayı’nda yaşadığı dönemden bir hatıra..